Adım Goras Petlar. Jaskan'ın bir sahil kasabasında, ailenin tek çocuğu olarak dünyaya geldim. Baba adı Valtris Petlar, anne adı Edea Petlar.
Çocukluk dönemim yarı-elf olmamdan dolayı çok da parlak geçmedi. Çevremdeki insanların tuhaf bakışlarına, arkamdan konuşmalarına alışmam çok zaman aldı. Karanlık çöktüğü zaman eve dönüyordum. Çoğu zaman kimliğimi gizlemek zorunda kalıyordum. Bundan çok rahatsızlık duyuyordum. Okul dönemim de bu sebepten dolayı çok uzun sürmedi. Evde annem ve babam sayesinde, onların aldıkları kitaplarla ve dışarıdaki insanları dinleyerek ana dilimi öğrendim.
Babamın bir demirci dükkanı vardı. Adı Son Söz'dü. Babamı çevredeki çoğu kişi tanırdı. Kendine özgü tarzı ve işçiliğiyle çok özel ekipmanlar yapardı. Boş vakitlerimde onunla birlikte geç saatlere kadar kalır, işin inceliklerini öğrenmeye çalışırdım. Hatta, gün içerisinde dinlendiği vakitlerde onun yaptığı kılıçları alıp etrafa savurur, kendimi savunmaya çalışırdım. Dışarıda, niyeti belli olmayan insanlardan, ırkıma düşman olan kişilerden...
Dükkana gelen kişileri izlerdim. Ne için geliyorlar? Konuştukları şeyler neler? Korkuları, egoları, kendilerinde kuvvetli gördükleri şeyler neler?
Zaman ilerledikçe babamın yaptığı işler çevre şehirlerde de duyulmaya başlamıştı. Tabii bu bazı kimselerin hoşuna giderken, bazı kimselerin de dikkatini çekmişti. Artık yetişkin bir birey olarak işlerin çoğalmasından dolayı vaktimin çoğunu dükkana yardım etmek için harcıyordum.
Bir gün akşam vakti kapıdan iyi zırhlı, bakımlı, yere sağlam basan üç muhafız girdi. İlk dikkatimi çeken şey, önde duran muhafızın uçuşan kızıl pelerini ve o pelerini birleştiren pençe broşuydu. Kısa bir sessislikten sonra kendisini tanıttı: ''Adım Castien. Escova'dan geliyoruz. Vythica Muhafızıyız. Bir tanıdık vasıtası ile buraya geliyoruz''. Biraz etrafa göz gezdirdikten sonra, ''Burada yaptığınız silahlar gerçekten muazzam kalitede ve keskinlikte. Bizim için çalışmanı istiyoruz," dedi. Bir süre sohbet ettikten sonra, jest olarak benim için de bir kılıç ustası getireceklerini ve kılıç kullanmayı öğreteceklerini dile getirdiler. Bu çok onur verici bir olaydı benim için. Ve tabii ki ailem için de. Adı halk arasında "kızıl pelerinliler" olan bu muhafızların yaptıkları şeyler hikâyelerde hep anlatılırdı. Hayatıma da etkisi çok büyük olmuştur. Escova maceram da böylelikle başlamış oluyordu.
Bir başka deyişle, zor zamanların da başlangıcıydı aslında.
Kılıç ustamın adı Paeris'ti. Kendisi zayıf ama çok çevik birisiydi. Eğitimler sırasında solak olduğumu da bu esnada öğrenmiştim. Çok farklı teknikler çalışıyoduk. Eğitim bittikten sonra ''Goras, daha bu başlangıç," deyip omzuma vuruyordu, sonra kaldığımız yerden devam ediyorduk.
Son dönemlerde Escova'da işler istedikleri gibi gitmiyordu. Şehir bu sırada iki büyük savaş atlatmıştı. Bizden daha çok kılıç, daha çok zırh ve malzeme isteniyordu. Babam son zamanlarda yaşanan bu çalkantılı dönemlerde bana hep "Dikket et evlat. Ortalık çok karışık. Her şeye hazırlıklı ol. Kılıç ustandan bütün savunma tekniklerini kapmaya bak. Buna ihtiyacın olacak," derdi.
1192 yılında yaşanan Gök Felaketi savaşından sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Meclis'e hiç tanımadığımız, ismi Restahxa olan biri katılmıştı. Etrafta dolaşan söylentiler adamın ne kadar tehlikeli ve sinsi olduğu yönündeydi.
Jaskan'da, Escova'da yaşanan bu olaylardan sonra etraftakilerin bize bakışları çok değişti. Tabii Jaskan halkı da etkilenmişti. Yolda yürüyemez olmuştuk. Escova ile yapılan ticaretten dolayı artık buralarda istenmediğimiz belliydi. Olayların devamında babama arama emri çıkartıldı ve kısa bir süre sonra da bir akşam üstü dönüş yolunda, kalabalık bir grup tarafından yakalandı. Arkama baktığımda en son gördüğüm şey babamın bana "Evlat, koş! Arkana bakma!!" deyişiydi. Eve döndüğümde ise hiçbir şey yerinde değildi. Sanki savaş burada devam etmişti. Kimse yoktu. O panikle hemen üstümdekileri değiştirip biraz erzak aldım ve oradan uzaklaştım. O sırada babam ve ailem için çok önemli olan bir şeyin evde kaldığı aklıma geldi. Hızlıca geri dönüp evin odasına daldım. Çekmecede duruyordu. Yüzükler. Hepsinin bir anlamı vardı. Benim için çok değerliydiler.
Sığınaklarda geçirilen bir kaç soğuk günden sonra aileme idam kararı çıktığını öğrendim. Bu haberi aldığımda gerçekten havanın soğukluğunu hissedemez olmuştum. "Bu duruma nasıl geldik?" diye soruyordum kendi kendime.
Sağanak yağışlı bir gündü. Jaskan'ın merkezinde kalabalığın arasına dalmıştım. Saçlarım uzamıştı. Sakallarım da aynı şekilde zamana karşı koyamıyordu. Kapşonum takılı bir durumda, ailemle geçirdiğim son dakikalarım... Orada olduğumu hisseder gibiydiler. Yüzlerinde ufak bir tebessüm vardı, birbirlerine baktılar. Ve sonra, belki de bizim yaptığımız bir kılıçla infazları gerçekleşti. Sağanak yağış şiddetini arttırdı. Gök gürledi. Kalabalık alkışladı. Gök gürledi.
Çocukluk dönemimde kimliğimi saklamak için için verdiğim uğraşların şimdi işime yarayacağı aklımın ucundan bile geçmezdi. Sabahın erken saatlerinde Escova'ya kalkan bir gemi ayarladım. Bir dönem bizimle ticaret yapamış bir gemiydi bu. Kaptanını iyi tanıyordum. İsmi Laeroth Virhorn'du. Kendisiyle iyi bir dostluğumuz vardır. Escova'da tanıdıkları vasıtasıyla bana kalacak bir yer, yeni bir kimlik ve baba mesleğim olan, bir demirci dükkanında bir iş ayarladı.
Gemi kalmak üzereydi. Ama bu Jaskan'a veda değildi. Daha güçlü, ve bunu yapan kişilerden intikamımı kesinlikle alacak olan bir Galnos Ralonan olarak geri döneceğim.
Yaşananlardan yorulmuş olan şehir Escova... Bu güzel şehirde geçirdiğim ilk yıllarda biraz zorlandım. Yeni kimliğime alışmam zaman aldı. Ama şehrin içinde olduğum süre zarfında, şehrin yönetimiyle alakalı ciddi problemler olduğunı açıkça görmüştüm. Meclis'teki o iblisin, planlı ve zekice hareket ederek şehri ele geçirdiği belli oluyordu.
Kimliğimi gizlemek için gereken kaos ortamı ve karmaşa benim için en önemli unsurdu. Bu da şuan buralarda fazlasıyla vardı. Meclis'in kızıl pelerinlileri hiçe sayması ve ona karşı olarak da kara pelerinli olarak bilinen Shadaari muhafızlarını çıkarmasını kabullenemiyordum. Restahxa, bu ucubenin bir şekilde inmesi gerekiyor. Demircideki ustam Arbane Carleth sayesinde ve tabii ki dükkana gelen kişiler sayesinde çevrem genişledi. Her gece yatmadan bu Restahxa denen şerefsizi nasıl indireceğimin planlarını yapıyordum. Gece dükkanda yapılan toplantılar ve sahte belge düzenlemede geldiğim son noktada bazı yeraltı topluluklarına çok faydam olmuştur. Bunun vasıtasıyla kızıl pelerinlilerle bir daha görüşme fırsatı yakalamıştım. Olanları anlattım, yaşananları anlattılar. Bizimle anlaşmaya gelen Castien'in bir çatışmada öldüğü haberini aldım. Kılıç ustasından da şu anda haber alınamıyormuş. Ama beni de sevindiren en güzel haber, kızıl pelerinlilerin de Meclis'e karşı olduğunu öğrenmek oldu. Uzun süren sohbetimizin ardından, kızıl pelerinlilerle işbirliği yapmaya karar verdim. Kader birliği diyelim aslında. Birlikte çok araştırmalar yaptık. Edindiğim bilgiler doğrultusunda, Kelûrn kılıçlarının bir tanesinin burada saklandığı bilgisini aldım. Bu babamın da bana bahsettiği "Çok özel bir çelikten yapılan, kutsal bir emanetti" dediği bir silahtı. Belki bu Restahxa denen şerefsizi indirmenin yolu olabilirdi.
1290 yılına geldiğimizde Strium'un çalındığı haberini aldım. Yaşanan olaylar sırasında beni Kalzath kalesine çağırdılar. Kaleye yaklaştığım esnada Raeran Dortris'i kapıda düşünceli bir şekilde gördüm. Bir sağa bir sola yürüyor, kafasında bazı planlar tasarlıyordu. Benim yanıma geldikten sonra ''Gel, Galnos. Seninle ufak bir işimiz olacak," dedi düşünceli bir ses tonuyla. İçeri girdiğimde altı yedi kişilik bir grupla toplantı yapmaktaydılar. Aralarında büyücüler, masaya hançerini koyup çeviren bir suikastçı ve donanımlı birkaç kişi daha oturuyodu. "Çok uzatmadan lafa gireceğim Galnos," dedi Raeran. "Takım adalardaki Strium denen aygıt, çıkan bir arbede sonucu kaybolmuş ya da birileri tarafından çalınmış. Ve Restahxa denen şerefsiz bu durumla yakından ilgileniyor. Şu anda oraya gönderilmek üzere bir ekip kurulduğu haberini aldık. Biz de aramızdan bu görev için seni seçtik. Tecrübelisin. İyi kılıç kullanıyorsun ve tabii ki kimliğini iyi gizlemen de şart. Senden istediğimiz şey, bizi orada yaşanan olaylardan haberdar etmen ve Meclis'in orada ne amaçla bulunduğunu öğrenmen."
"Siz hiç merak etmeyin. Meclis'in başındaki o ucube benim hayatımı mahvetti. Ben de onun planlarını suya düşürmek için elimden geleni ardına koymayacağım. Bunu bilmenizi isterim," dedim ben de, net bir vücut diliyle. Üç saat süren toplantıda gereken bilgileri aldıktan ve herkesle vedalaştıktan sonra eve geri döndüm. Eşyalarımı toplayıp Laeroth'a bir mesaj yolladım. Yaşadıklarımız intikamını almak için bundan güzel bir fırsat olamazdı.
Bekle beni Strium. "Son Söz". |