Lonâra'nın KehanetiNoka ırkı, dünya üzerinde yürümeye başladıkları andan beri hem kendilerinin, hem de dünyanın kaderi üzerinde söz sahibiydiler. Onlar dünyanın çocuklarıydı. Dünya üzerindeki tüm yaşam ve denge onlara emanetti. Onlar yaşayabilmek için dünyaya ve unsurlarına nasıl muhtaçlarsa, dünya da varlığını sürdürebilmek için onlara muhtaçtı. En eski Noka’lar, dünyada uyum ve dengenin korunmasını sağlamak adına güçlü kabiliyetlerle donatılmışlardı. Bu kabiliyetlerin belki de en büyüğü, kendi iradeleriyle olayların gidişatını değiştirebiliyor olmaktı.
Noka’ların Rûmenoth adını verdikleri bu yaşam dolu dünya, en güçlülerin vizyonu ve maharetleri sayesinde uzun çağlar boyunca bütün renkleri barındırdı. Dünya üzerinde yaşamın olmadığı, denge ve uyum içinde olmayan hiçbir yer yoktu. Dünya üzerinde uzun bir zaman böyle geçti.
Zaman geçti, ve Noka’lar çoğaldılar. Daha yeni zamanlara ait olanlar, eskilerin maharetiyle işlenmiş olan yaşam dolu dünyada yaşadılar. Gezdiler, kokladılar, yediler, içtiler, öğrendiler. Ve daha da çoğaldılar.
Dünya üzerinde zaman iyice ilerlediğinde, en eskilerin Lonâra’sı şöyle dedi:
“Yeni doğanlar eski bilgelikten artık yoksunlar. Yaşam alıyorlar, ama yaşam vermiyorlar.” En eski Noka’lar, yaşam kaynakları Rûme tarafından kendilerine bahşedilmiş olan en büyük güçleri; alınıp verilen bir nefes gibi geri vermek, dünyaya yeni yaşamlar aşılamak ve onun devamını sağlamak adına kullanmışlardı.
Ama Lonâra, Eskiler’in en kudretlisi ve bilgesiydi. Çağlardır kendisine yol arkadaşlığı edenlerin hissedememiş olduğu üzücü gerçeğin farkına varmıştı. Noka’lar artık yaşam vermek için yaşamıyorlardı. Dünyada yaşamın rengarenk olmadığı bir yer zaten kalmamıştı. Yeni doğanlar, var oluşlarını kendi dünyalarının hayatiyetine adamayı bırakmışlardı.
Ve Lonâra kendini suçladı:
“Bütün Noka’ların yol göstericisi olarak, ileride yaşanacak olan felaketin sorumlusu ben olacağım.”Eskilerin Seranon’u ve Merdigan’ı onun endişelerini anlıyorlardı, ama
felaket sözcüğünün üzerinde pek durmamışlardı. Zira onlar, eskilerin en bilgesinin görüş yeteneğine sahip değildiler. Bu yüzden, Lonâra’nın neden kederlendiğini bilememişlerdi. Ama Lonâra sözlerini sürdürdü:
“Emekle oluşturduğumuz dünya bütün renklerini kaybedecek. Denge bozulacak, varlık bitecek, ölüm ve yokluk hüküm sürecek. Bizler artık gölgelerden ibaret olacağız, ve uzun çağlar böyle geçecek. Ama bir gün gelecek, zamanın çanları yeniden çalacak, yeni doğanlar yaşamın son anlarında yeniden ortaya çıkacak. Onlar eski bilgeliği, dünyada yaşam son nefeslerini verirken, iki nefes arasında bulacaklar.”Ve her şey onun kehanetindeki gibi oldu. Dünya toprağından binlerce nesil gelip geçerken, Noka’ların insan dediği ırk ortaya çıktı. Noka’lar onları, geçmişte yaptıkları hataların vücut bulmuş hâli olarak gördüler. Onların gelişini, kendileri için bir ceza sandılar. Çünkü insanlar Rûme ile bir değildiler. Tamamen unutmuşlardı. Ve unutulmuşlardı. Hırsları vardı. Savaşarak yaşıyorlar, ruhlarını ölümle besliyorlardı.
İnsanlar böylece egemen oldular. Noka’ların giderek eridiği, sonra da dünyanın en uzak köşelerine çekilerek unutulduğu dünya düzeninin tasarımcıları oldular. Ama Lonâra’nın felaket dediği şey, buna her ne kadar insanlar ön ayak olduysa da, dünyaya Noka’ların eliyle gelecekti.
Başa Dön