Gönderen Konu: Işık  (Okunma sayısı 1061 defa)

ZengalDarkskull

  • Tayfa
  • - 6 -
  • İleti: 128
  • Toprak, sana karışalım.
Işık
« : Şub 07, 2012, 00:19:42 »
Koridorda yalnızca babamdan kalmış yırtık çizmelerimin yumuşak ökçe tıkırtısı yankılanıyordu.. Bir işi bitirmiştik işte.. Şimdi ihtiyacım olan tek bir şey vardı, beni çeken derin güce teslim olmak istiyordum..

İnsanların ne kadar narin ve ne kadar katı yaratıklar olabildiğini öğrendim geçen bunca zamanda. Bedenleri ve arzuları kalplerine kara perdeler örtmüş adamların son nefesleri değdi kılıcıma.. Onların hayal kırıklıklarıyla ve zavallı bakışlarıyla karşılaştı gözlerim.. Belki bundandır uyuyamayışlarım.. Yaratıcımın önüne çıkamayışlarım.. Kalbimin ne kadar ağırlaştığını hissediyorum oysa şimdi.. Kurşun kadar ağır kalıyor genç bedenime rağmen. Hareket edişini duyamıyorum eskisi gibi.. Yılların bende bıraktığı derin izlerin birer eseri olsa gerek diyorum kendime.. Yaşamayı sorguluyorum gene.. 

 Yıpranmış çizmelerim bana hayal meyal hatırladığı ve henüz çocukken ayrıldığım o dev adamı hatırlatıyor yine.. Dürüstlüğü, gücü ve geniş gülümsemesi ile.. Sanki hep ?baba? olarak doğmuş o derin sesiyle, güvende tutan iri sıcak elleriyle ve en önemlisi bana inanmayı öğütlemiş ve bunu aklıma ince ince işlemiş azametli bilgeliğiyle..

  Günlerim bir nehre kapılmış gidiyor.. Daima bir yolculuk içerisindeyim..
Özgürlüğü ne de çok istiyor yüreğim.Bak adını bile duyunca içimde varlığını hatırlatıyorum kalbimin, diyemediğim buruk bir tebessüm oluşuyor yüzümde..Yenik, bir o kadar silik. Geçmişini bilmeyen ve insan olmayan bir çocuk olarak evlatlık verildim ben bir aileye. Soy adımı sonradan taktılar ya hep merak ettim gerçek adımı yitik.. Kayboluyorum yürüken.. Saydamlaşıyor bedenim, açık ediyor, varlığı yitirilen merhamet dolu şefkatli bir dua burada beni..
 Uzak güney topraklarında,esen ılık akşam rüzgarlarına kapılmış bir kum tanesi olduğumu düşlüyorum.. Yele kapılmış savruk bir yıldız tanesi.. Uçup arşınlıyorum güneyin cennet kokan sokaklarını. İnsanlar, meleklerin çaldığı arp eşliğinde mi yürüyorlar yine..  hayat bahçes,ne dikilen kara fideleri söktünüz mü diyebiliyorum kardeşlerime.. Gençler  uçuşan aşk tohumlarını ekiyorlar caddelere.. Herkes derin bir samimiyet taşıyor  sıcak kumların kentinde.. Denizde fersah fersah gizem kol geziyor güzelliğin içinde.. Özgür olmalı, azığını sırtına vurup gidebilmeli insan.

 Yükseliyorum bu sıcak akşamlardan göğe.. Beni içine hapsediyor dünyaya gönderilme sebebim, sınırlıyor görünmez parmaklıklar özgürlüğümü.. Kalacaksın! Diye fısıldıyor şeytanca gençliğimin kulağına.. Ve bunu yalnızca benim kulaklarım duyuyor, bunu yalnızca benim diyarlarımda dans eden melekler biliyor ve buna sadece sessiz çığlıklar eşlik ediyor. 
Sessizlik, hüznü anlatıyor insanlara sessizce, kimse duymuyor sesi..
 Yürümeye devam ediyorum.. Bir Aasimar olarak geldiğim acımasız insan topraklarının en görkemli ve ihtişamlı koridorlarında.. Burası umudun sunulduğu, ışıkla doyulduğu, aşkla yaşandığı bir yer hayatın.. Burası benim alın yazım. Umutla, sevgiyle ve henüz hala kalabilmiş en tatlı tebessümlerin dağıtıldığı ?İyiliğin İhtişamlı Kapıları? burası..
Lathander?in ocağındasınız ve burada pişen umut yemeğinden birer kap alacaksınız..
Boş koridorda bal rengi dev perdeler uçuşuyor içeri.. Aralarından geçiyorum saydamlaşmışçasına.. Öldürdüğüm kötü kalplerin sönmekte olan ışıltısı çarpıyor gözlerime.. Hepsi de hayata bir şekilde tutunmuştu diyebiliyorum buruk bi sesle. Suçluluktan gözlerimin kanlandığını ve burnumun sızladığını hissediyorum şimdi. Yürüdüğüm koridor alabildiğine soğuk ve inatçı kuzey rüzgar ı yakalıyor narin saydam bedenimi.. Soğuk ruhuma işliyor derin derin.. Kötülüğün üzerimde bıraktığı o ağır kara tesir mi bana bunları dedirtiyor? Yakarıyorum kendime..

 Koridorda tıkırdayan erimiş ökçeli eski çizmelerim şimdi ses yapmıyor.. Çoktan ana hole geldiğimi fark ediyorum.. Burası ritüel odası ve dev sunak boş.. Gün ışırken açılan kutsal kapakçık şuanda açık ve beyaz bir posta güvercini orada durmuş bana bakıyor. Uzakta duruyor ve asaletle, ağır bakışlarla beni izliyor.. Kanatlarında kıpırdanan gücü ve bedeninde sakladığı yaşam gücünü içimde hissediyorum. Bu bende bir uyanış çarpılması oluşturuyor. Heryer pür dikkat sessiz ve sanki beni izliyor. Işığın ve Şafağın lordları sıralanmış ve ritüel pozisyonlarında delici bakışlarla bana bakıyorlar.. Varlıklarının gerçekleiğini sorgulayamacak kadar ağır yüküm.. Bakışlarımı kuştan aşağı indirme gereksinimi içindeyim şuan.. Günahlarımın yakıcı karanlığı altında boynum önüme düşüyor. Şimdi omuzlarım çökük, dişlerim sıkılı. Ellerim gevşek, kalbimse ardına kadar aralık. Tamamen kaybetmediğim yalnızca inancım var şimdi.. Ruhum haricinde bedenim bitap kalıyor..

Önümde uzun bir yol görüyorum. Bazı merdiven basamaklarını kullanarak bu yolu geçebilirim ancak. Yolu gölgeleyen bazı ulu çınar ve ceviz ağaçları mevcut.. Büyük bir kuzgun çarpıyor gözüme, daima ürkünç  ve heybetli bulduğum ulu ceviz ağacının gövdesinde.  Gölgesinde yürüdüğüm bu yer şimdi beni davet ediyor aydınlığa. Yolda bazı böcekler görüyorum birbirinden murdar kara yapışkan. Habis mahlukatlar bunlar, ısrarla ve şiddetle musallat olup kirlerine ortak etmeye çalışıyorlar beni.. Yaka silkip, aldırış etmeden ilerlemeye çalışıyorum bu yolda ileri..

Diz çökmüş halde küçülüyorum yüce inancımın temiz ruhu ve aurası önünde.. İçine girmiş olduğum renk cenderesi beni aşina olduğum o derin muhabbete davet ediyorlar. Ekini üstünde verimli bir tarlada yürüdüğümü görüyorum. Ezdiğim toprak doğduğum topraklar.. Eğilip bir avuç alıyorum özümden, darısı kalmış buğday tanelerine üşüşen serçe ve kumrularla dolu küçük bir kuş meclisi karşılıyor az ötemde beni..  O tarla da geçen huzurlu anlar ruhumu serinletebiliyor biraz.. Bu görkemli kutsal duvarlar içinde yükünü hafifletmiş nice insan gibi benim de ruhum dinginlik buluyor. Dev sunağın her köşesine özenle ve akıl almaz bir zanaatla icra edilmiş sanat kendini sabaha varan şu loş saatlerde daha derinden hissettiryor bana, özümü duyumsuyorum bu sıcak kucakta..

Yükü ile Gül Kubbe?nin yolunu tutmuş, kaybettikleriyle buraya varmış, düşmüş açıkta kalmış, kaybolmuş kendini arayan, zavallı kimi zaman şehirler kadar zengin insanları ağırladık burada.. Gördüğümüz ve duyduğumuz efsaneler ve kitaplar dolusu iyilik ve umut azıkları dağıttık insanlara.. Ölen öldürülen her canlı için acı çekmeli ve bedel ödemeliyiz diyebilen bir ışığın yolcusu olarak seçildik biz.

?Kardeşlerim.. Kalplerimiz bir çarpar, Bir kaya kadar sert ve sarsılmazdır suretimiz. Silahlarımız ağır dağlar, dualarımız efsun yakar,  Bizi dize getiremez biriniz, ruhumuzda akan ışığın ırmaklarını kirletemez hiçbiriniz..
Saygıyla eğilin ve bir kap da kendiniz için alın, siz hepiniz..?


Ona efendisi Halris?in öğrettiği bu ilk anlamlı, eşsiz dizeleri fısıldarken Rivol?ün kalbi adeta yaratıcısı tarafından kavruluyordu. İçinde yeşermesine izin vermediği karanlığın tohumları sanki eriyor ve ruhu Gül Kubbe?den havalanan beyaz güvercinin kanatlarıyla onu uzun bir yol boyu ekini üstünde tarlalara uçuruyordu..

Gün sabaha varmıştı elleri yana açık yerde dizleri üstünde kaç saattir yakarıyordu? Fısıltıyla birinin adını yineliyordu kudretli şövalye..  Eli havadaydı, kutsal sunağa bağlanmıştı varlığının tamamıyla..

Uyanıyordu güçlü bedeni...
Kardeşine uzanıyordu eli.
Crespo diyordu dili..

Rivol Drogar
Burden

ZengalDarkskull

  • Tayfa
  • - 6 -
  • İleti: 128
  • Toprak, sana karışalım.
Ynt: Işık
« YANITLA #1 : Ara 01, 2015, 23:18:29 »
Işığın Şövalyeleri,
Ardında ışık haleleri bırakarak koşuyor..

Işığın şanlı askerleri,
Karanlığın içine dalıyor!

Işığın şövalyeleri,
Ansızın parlayan güneş gibi.

Yakıcı ve büyüleyici görkemiyle doğuyor,
Aç gözlü katilleri tahtından ediyor.

Yaşlanmış yüzlerde bir kırıntılık umut.
Tükenmiş bedenlerde bir anlık yaşam.
Bir "belki" beliriyor.
Bir anda başlıyor.

Sefil bedenler sapır sapır dökülüyor.
Işığın kılıçları ucunda, hiç bir yaşam direnmeye cür'et edemiyor.
Davasına inanmış güçlü kalkanların parçaladığı kafatasları!
Görebiliyorum.

Düşenleri.
Kimileri ışıktan, çoğu karanlıktan.

Görüyorum.
Güneyin koynuna yayılmış zehrin dağılışını.
Damarlara nüfuz eden ölümün yerine gelen canı,
Ve ardında bıraktığı ışıktan haleleri.

Rüzgar gibi esen Şafak Muhafızları,
Masum zavallı çocukları zehirleyerek öldürenleri,
Zalimce kuruldukları tahtlarından ediyor.
Yere düşen saltanatlarını hak ettikleri gibi eziyor!

Işığın şefkatli elleri.
Athkatla'nın gölgesindeki kan emicileri,
Murann'ın semalarında oturanları..
Sonsuzluğa uzanan yokluğa gönderiyor!

Bir dost için her şey yapılabilir.
Bir dost için tarih değiştirilebilir.
Bir dost için seve seve ölünebilir.
Bir dost için..
Burden