Ağır aksak kapıya yürüyen bu adam da kimdi?
Bu handa böyle adamlar pek uzun barınamazdı, kendini bilmezler olurdu ancak böylesini yeni görmüştü ..
Kol bandını gevşetip iri omuzlarını adamın geçiş yoluna kapayan Zengal tek ayağı aksayan bu adamı sanki tanıyormuş gibi onu sessizce ve ustalıkla durdurmuştu..
Adam çökük suratlı, sarkmış göz kapaklarında çalışmış ve uykusuz geçmiş yorgun gecelerin torbacıklarını taşıyan gözlere, hafif kıvrık duran dudağında sakladığı gizin hoşluğuna ve bedeninden yayılan hafif acımsı bir esansa sahip yaşlı biriydi.. Zengal adamı hızla ve baştan ayağa süzdü.. Adam savaşamayacak kadar bozuk beden hatlarına sahipti ama kolları şaşılacak derecede kalındı.. Bilge duruşu ve handa hiç farkedilmeyen usta beden dili, insan avlamakta ve analiz etmekte ehlileşmiş Zengal'i gafil avlamıştı.. Adam karşısında sebebi bilinmez bir dikkatle ve ihtiyatla bekliyordu.. Adamın zayıf göğsü inip kalkıyor ve yarı orka sesleniyordu..
- Yolumu kesen bu delikanlı da kim?
Serin bir rüzgar gibi gelen sesin sahibi bu berraklıktaki bir sese sahip olamazdı, adamda sıra dışı bir şey vardı..
- Seninle kupa tokuşturacak olan kişi bayım..!
- Öyleyse ne bekliyoruz?
- Hancı! diye derinden gelen bir sesle haykıran Zengal geniş masalardan birini köşeye yanaştırıp tek celsede masaya kuruldu..
Adama bu kadar ilgi duymasının sebebi belli olmuştu, Zengal adamın sağ kulağında bir küpe görmüştü. Bir zamanlar bir kadına ait olan, "Altın Yaprak" küpesi..
İri orkun kasları gerilmiş, göz bebekleri büyümüştü.. Bu karşısındaki Calahan'ın yok ettiği yakın dostu Betha'nın babası mıydı? Öldüğü söylenen eski ulu Kornelyus..
Zengal içkisine hiç dokunamadı..
Kornelyus hafifçe gülümsedi. Söyleyecek çok şeyi olmalıydı..
Kapı açıldı, tanıdık simalar göründü..