Gönderen Konu: Oyun Akışı  (Okunma sayısı 35407 defa)

ZulkhiR

  • Ortak
  • - 7 -
  • İleti: 166
Ynt: Oyun Akışı
« YANITLA #60 : Ara 06, 2017, 09:00:52 »
Sivri kulak olaya güzel müdahale etti. Adamlar bayağı sakin gibiler. Konuşmalar çok uzadı, tedirginim. Burada benim yüzümden bu adamların başlarına bir şey gelmesini istemiyorum. Bu hiç hoşlanmayacağım bir durum.

Inilius konuşmaya başladığında bayağı iyi sebepler sundu. Sanırım kendisini bu adamlardan kurtaracak kadar güzel sözler sarf etti. Yine konuşmalarından kelime yakalamaya devam ediyorum. Lâkin, aralarından bir tanesi sanırım benim varlığımı, daha doğrusu orada olmayışımı sorguladı: "UFAKLIK nerede?"

Inilius'un ne cevap vereceğini dikkatli dinlemem gerekiyordu ki, buradan çıkmak zorunda kalırsam aynı şekilde bir şeyler söyleyebileyim. Yoksa silahların çekilmesi kaçınılmaz olacak. Hoş, bana kalsa işlerini burada bitirip onlardan temelli kurtulabiliriz. Kulaklarımı iyice dikip Inilius'un dediklerini çözmeye çalışıyorum. En azından bazı kelimeler yakalayabilirsem devamını da getirebilirim.

Bu ses Inilius'a ait. Beni çağırıyor. "Doderic! Gelebilirsin ufak adam."

Bulunduğum yerden yavaşça ortaya çıkıyorum. Çıkarken de dikkatli bir biçimde, iki muhafızın bana olan davranışlarını ve tutumlarını gözlemleyeceğim. Konuşmama Inilius'tan kaptığım kadar Palria diliyle başlıyorum.

"Selam size Kaldia muhafızları!"

Bundan sonra kendi dilimle devam edip, ''Dilinizi çok bilmiyorum. Kısa bir süredir Inilius'la beraberim. Ondan sadece birkaç kelime bir şeyler öğrenebildim şimdilik. İsmim Doderic. Soğuktan korunmak ve biraz dinlenmek için bu mağaraya sığındık. Geldiğimizde de bu koca adam buradaydı. Yaralıydı ve Inilius ona müdahale etti. Kendisi iyi bir şifacıdır.

Umarım söylediklerimi anlamıyorlardır. Eğer anlamıyorlarsa işim çok kolay. Anlıyorlarsa Inilius'un benim hakkımda anlattıklarından kaptığım kelimeleri birbirine bağlayıp bunları def etmem gerek.
The Professional
Doderic Cotton

Kharnos

  • Hancı
  • - 19 -
  • İleti: 658
Ynt: Oyun Akışı
« YANITLA #61 : Ara 06, 2017, 13:04:36 »
Nyst 3, 1290, Muldaran Tepeleri, Gizli Mağara, 17:15

Kord ve Merl dağların bile unuttuğu bu soğuk delikte birbirlerine hırlaşmaya devam ederken, Inilius da sabırla yol arkadaşının kendini göstermesini bekliyordu. Yarı-elf, buçukluk ortaya çıktığında olabileceklerden dolayı gergindi ama bu hâli yüzünden okunamıyordu.

Doderic'in adımları o kadar hafif, silüeti de öylesine belirsizdi ki, meşalenin yakınlarına geldiğinde bile hâlâ fark edilmemişti. Muhafızlar onu ancak o konuşmaya başladıktan sonra görebildiler.

Buçukluk, ağır bir güney aksanıyla verdiği Palria selamıyla yaban kolcularının dikkatini üzerine topladı. Konuşmasının devamı ise iki muhafız için tam bir kafa karışıklığından ibaretti. Aslında Gyles ve Kord onu pür dikkat dinlemişlerdi, ama buçukluk sözlerini bitirdikten sonra bile muhafızların yüzündeki şaşkınlık ifadesi sürmüştü.

Dağ kolcuları kendi aralarında durumu değerlendirmeye başladılar. Palria lisanında konuştukları için, Inilus da bu değerlendirmeye şahitti.

"Karea lisanında konuşuyor." dedi Kord, liderine dönerek. "Bu adam güneyli."

"Eee? Ne diyor peki?"

"Kareaca bilmiyorum Gyles. Ama bu lisanı duyduğumda tanırım."

Gyles bunu duyunca bıkkınlıkla iç geçirdi. "O halde yapılabilecek pek bir şey..."

"Edin bu lisanı bilebilir." diye liderinin sözünü kesti Kord. "Adamın karısı Daerust'lu bir kadın. İstersen onu çağırayım."

Gür sakallı muhafızın cevap vermek için fazla düşünmesi gerekmedi. "Boşversene, Kord. Adam çoktan kanyonun dibine inmiştir.". Muhafız lideri, gözlerini yeniden buçukluğa ve yarı elfe çevirdi. Adamın az önceki sert yüz ifadesi, yerini sükunete bırakmıştı. "Şunlara baksana, Kord. Bu adamları boşuna takip ediyoruz. Sana suçlu gibi mi görünüyorlar?"

Soğuk her geçen dakika biraz daha keskinleşiyor, hava da kararıyordu. Söz alış-verişi yapan beş adamın hepsi de yorgun, aç, ve susuzdu. Kord, karşılarına dikilen ve birbirlerinin dilini konuşmaktan bile aciz olan bu üç tuhaf karaktere dikkatle bakıyordu.

"Buçukluk ve yarı-elf konusunda sanırım seninle hemfikirim, Gyles." dedi sonra. "Bu adamlardan bir şey çıkmayacak. Ama şu kaçık cüceyi hariç tutuyorum."

Çevik muhafız şimdi sinirli sinirli cüceye bakıyordu. "Cüce onların dostu değil. Bir yabancı. Elfin söylediklerine bakılırsa en fazla bir-iki saat kadar önce, bu mağarada karşılaştıklarından beridir beraberler." Ve Gyles'a dönerek: "Muhafız olduğumuzu söylememize rağmen bize silah çekti. Bu çok tanıdık bir sahne değil mi, Gyles? Dağlarda gezen kanun kaçakları da muhafız görünce aynı şeyi yapmıyorlar mı? Bizi gördüklerinde bunu yapmadılar mı?"

Konuyu soğutmadan sözlerini bitirdi Kord. "Ve biz buna gerekli cezayı vermedik mi?"

Muhafız lideri, içine düşmemeyi umduğu büyük bir ikilemin içinde bulmuştu kendini. Çatık kaşlarının altından kaçamak bakışlarla çevresindekileri adamları süzüyordu. Bir karara varmaya çalışıyor gibiydi.

Kord kendi açısından haklıydı. Gyles o daha sözlerini bitirmeden evvel biliyordu bunu. Sadık sağ kolunun şüpheci yaklaşımı sayesinde geçmişte sayısız haydut enselemişlerdi. Bunun da geçmiştekilere benzer bir durum olma ihtimali yüksekti.

Gyles'ın kararını açıklamadan evvel düşünmesi gereken son bir konu kalmıştı. Bunu yaparken gözlerini cüceye kenetleyecek, uzun anlar boyunca da ondan hiç ayırmayacaktı.
Belirli bir noktadan sonra artık geriye dönüş yoktur. İşte bu noktaya erişmek gerekir.
Franz Kafka

Iraneth

  • Ortak
  • - 2 -
  • İleti: 26
Ynt: Oyun Akışı
« YANITLA #62 : Ara 07, 2017, 01:46:07 »
Soğuk, açlık ve yorgunluk artık doğru düşünmemizi biraz daha zorlaştırıyordu. Uzun süren süren laf dalaşından sonra zihni gibi gölgelerde gezen, kendisini de pek tutmadığım Kord'un da inadı yüzünden ipler biraz daha gerilmeye başladı. Bu son konuşmadan anladığım kadarıyla, gözler biraz da benim hırçınlığımdan dolayı bana çevrilmişti. Artık gelinen bu noktada ya birbirimizi öldürecektik ya da herkes yoluna devam edecekti.

Fakat bu hikâyenin başında söylediğim gibi, şu an bu konuşmayı yapmıyor olabilirdim. Savaşta aldığım yaradan dolayı, bedenim Rolandus gibi burada karların arasında kaybolup gidmiş olabilirdi. O yüzden, tanışıklığımızın üzerinden bir gün bile geçmemiş olan yoldaşlarım için sırt sırta savaşmayı ve ölmeyi kendime borç bilirim. Zaten kaybedecek bir şeyim de yok.

Sivri kulağın ve küçük adamın konuşmasından sonra, Gyles'ın gözlerini bana kenetlediği esnada konuşmaya giriyorum.

"Efendi Gyles. Aramızda geçen konuşmaların neden bu şekilde gergin geçtiğini sana izah etmeye çalışacağım. Yanındaki şu karanlıktan ayrılmayan, ne olduğu belirsiz adam muhatabım değil bunu bil."

"Buraya arkada gördüğün, şu anda vücudu zehirden kaskatı kesilmiş dostumla, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen Rolandus'la biraz mola vermek ve dinlenmek için girdik. Fakat içeriyi karanlıktan göremediğimiz için,  şu yerde yatan canavar bize pusu kurdu ve savaştık. Dostumu kurtaramadım. Maalesef... Zehir tam vücuduma yayılacağı esnada bu karşında gördüğün adamlar bana yardımcı oldular ve beni kurtardılar. Kendilerini tanımam etmem. Neden buradalar, nereye gidiyorlar bilmiyorum. Fakat kötü niyetli olsalardı benim burada ölmemi bekler, üstümde ne varsa alıp gider, arkalarına bile bakmadan ortadan kaybolurlardı."


Gözlerimi Glyes'dan ayırmadan konuşmama devam ediyorum.

Aradan biraz süre geçtikten sonra, sivri kulağa mağara içerisindeki rüzgârın fısıldadığı garip sesler gelmeye başladı. Kendimizi savunmak için yollarımızı ayırmak durumunda kaldık. Bir süre sonra siz geldiniz ve kendinizi Kaldia'lı dağ muhafızları diye tanıttınız. Fakat ben de bu toprakları az çok biliyorsam, benim bildiğim dağ muhafızları böyle iki kişi gezmez. Çünkü koruduğunuz bu topraklarda ne ile karşılaşacağınız belli değil. Ben de sizi bu sebepten dolayı kanun kaçağı zannettim ve sohbetin ilerleyişi ve sizin bana yaklaşımınız müttefik olmamıza rağmen bu şekilde gelişti. Kılıçlar çekildi, vesaire...

Benim kaybedecek bir şeyim yok Efendi Gyles! Sinirime hakim olamamam bu yüzdendir, bunu bil. Şu an bu topraklarda önemsediğim birileri varsa, karşında gördüğün bu iki adamdır. Ben bu adamlar için gelinen bu noktada, senin şu yanındaki adamı karanlığa gömerim, mağarayı da senin üstüne gömüp kılıcımdaki kanı koluma silip çıkar giderim. Şimdi sana soruyorum üstat?"

"Sen kendini benim yerime koysaydın ne yapardın hı?"

Kharnos

  • Hancı
  • - 19 -
  • İleti: 658
Ynt: Oyun Akışı
« YANITLA #63 : Ara 07, 2017, 15:45:19 »

Nyst 3, 1290, Muldaran Tepeleri, Gizli Mağara, 17:25

Demirduvar cücesi yorgundu, uzun uzadıya bir açıklama yapamayacak kadar yorgun... Kendini bilmez Kord'un da laftan anlamadığı belliydi. Eğer laftan anlıyorsa, o zaman hâlden anlamıyordu.

Lâkin bir şey aşikardı: Kord güçlü olduğu kadar, inatçı da bir tipti. Onun kafasındaki şüpheler dağılmadıkça, mağaradaki yoldaşların bu dağlarda huzur bulmayacağı kesindi. Cüce onlara son bir uzun açıklama lütfederken amaçladığı şey de buydu. Olanlardan sonra biraz huzur bulmak.

Zira cüce, ne önemli bir yoldaşını kaybetmiş olduğu gerçeğini idrak etmeye, ne de onun arkasından ağlamaya vakit bulabilmişti.

Cüce savaşçısı henüz konuşmasının ortalarındayken, sakallı adamın gözleri çoktan uzaklara, mağara çıkışının ötesindeki göğü kaplayan kara bulutlara takılıp gitmişti. Zaten bildiği bir hikâyeyi dinliyor gibiydi Gyles. Başı arada sırada "Tahmin etmiştim..." dermiş veya onay verirmiş gibi sallanıyordu. Aslında muhafız lideri cücenin kendini açıklamasına hiç ihtiyaç duymamıştı. Gyles onun çaresiz bir dağ gezgini olduğunu, silahını da savunma amacıyla kendine siper ettiğini biliyordu. Lâkin, Kord'un böyle bir açıklamayı duymaya ihtiyacı vardı. Çevik kolcunun inanıp inanmaması da pek önemli değildi. Önemli olan cücenin bu sözleri sarf etmesi, kendisinin ve yoldaşlarının masum olduğunu seslendirmesiydi. O noktadan sonra Kord'un onları daha fazla sıkıştırmayacağını iyi biliyordu sakallı adam. Yarı-elfin kendisiyle konuştuğu anlarda muhafız kendini nasıl silahsız ve güçsüz hissettiyse, Kord'un da aynı şekilde hissetmeye başlayacağını biliyordu. Ve cücenin kıvama gelip de çözümü getirecek olan bu konuşmayı yapması için, muhafız liderinin ona sert sert bakması yetmişti. İşler tam da beklediği gibi gitmişti iri yapılı adamın.

Merl boşlukta yankılanan sözlerinin sonuna geldiğinde, kararan mağaraya bir süreliğine sessizlik hakim oldu. Soğuğun ısırmaya ve kemiklere işlemeye başladığı, uzun bir sessizlik... Gyles ve Kord mağaranın girişine yakın bir yerlerde yan yana oturuyordu, yoldaşlar ise mağaranın daha karanlık olan iç tarafındaydılar.

Derken, Kord ayağa kalktı. Inilius'un biraz önce mağaranın merkezine kurduğu çalı-çırpı öbeğine doğru yürüdü, bu sırada soğuktan kararmış elleriyle cebinde bir şeyler arıyordu. Karanlık boşluğun tam ortasına geldiğinde çömeldi. Bezlere sarılmış, avuç içi büyüklüğünde bir şeyi yere bıraktı. Bu şey, kurutulmuş ve kılcal köklerden koca bir tutamdı. Uzaktan bakınca bir yün yumağını andırıyordu.

"Eğer şu ateşi başlatmazsak, burada donarak ölürüz." dedi Palria lisanında. Bunun ardından, bir süredir ceplerinde aramakta olduğu çakmaktaşını ve küçük metal parçasını buldu. Az önceki kök yumağının bir parçasını Inilius'un kurduğu çalı çırpının içine bırakıp, bunu kav olarak kullanarak kıvılcımlar fırlatmaya başladı. Yalnızca saniyeler sonra, her daim karanlık, soğuk ve insafsız hissettirmiş olan bu mağara boşluğunda tatlı çıtırtılar duyuldu, dumanlı bir sıcaklık yayıldı, ortam ılık renklerle aydınlanmaya başladı. Rüzgârların ve dışarıdaki acımasız dağ ortamının sinir bozan etkisi son bulacağa benziyordu.

Kord, ateş yakmakta kullandığı malzemeleri yerde bıraktı. "Bunlara ihtiyacınız olacak."

Dried Roots x3Flint & Steel

Şimdi Gyles da ateşin yanıbaşına gelmişti. Muhafızlar sakinleşmiş görünüyorlardı. Soğuğu ve karanlığı uzakta tutan ateş, endişeleri de alıp götürmüş gibiydi. Dağ kolcuları alevleri güçlendirmek için yeni bir girişimde bulundular ve biraz ısınabilmek için bir süre daha mağarada kaldılar. O ana kadar pek bir şey konuştukları söylenemezdi.

"Aradığınız şifalı bitkiyi, buradan yukarıya doğru devam eden patikalarda bulabilirsiniz" dedi Gyles sonra. "Yine de size aksini tavsiye ederim. Bu civardan tırmanan yollar, gidilmesi Kaldia yönetimi tarafından yasaklanmış bir yere ulaşır: Riag Verhaal. Bu yasak boş yere konmamıştır. Oraya giden yolun bir yerlerine, kendine "Drecumarex" diyen bir büyücü çöreklendi. Dağın zirvesine ulaşmaya çalışanların başlarına türlü felaketler açıyor."

Ateşi besleyen dallardan birisi gürültüyle çatırdadı.

"Onunla karşılaşıp da sağ olarak geri dönmeyi başarabilmiş yalnızca bir kişi var." dedi Gyles, gözlerine yeni bir endişe dalgası hakim olurken. "Drecumarex hakkında korkunç şeyler anlattı. Onun bu dünyada artık ender rastlanan ejderdoğanlardan birisi olduğunu söyledi."

Ateş büyüyordu ama daha da büyümesinden hiçbir zarar gelmezdi. Kord yanan dalları karıştırarak yeniden düzenledi. Alevlerin güçlü ışığı, adamın beyaz teninden yansıyordu.

"Eğer rotanızı mağaraya çevirmeden önceki patikaya geri dönerseniz, Riag Verhaal'a doğru tırmanan ana yola ulaşırsınız. Oraya yol demeye pek dilim varmasa da..." diye bildirdi Gyles. "Biraz Lutras bulabilmek için en az bir gün boyunca tırmanmalısınız. Lâkin dikkat edin. Dağ yolu kaygan zeminler ve tehlikeli geçitlerle doludur. Eğer Drecumarex'in varlığını hissetmek istemiyorsanız, işinizi bitirip hemen geri dönün."

Gyles, söze devam etmeden önce mağaradaki herkesin yüzüne dikkatlice baktı.

"Bizi dinlemeyip de macera arayan, sonunda da o yollarda yitip gidenler yüzünden birliğimiz dağılmanın eşiğinde. Drecumarex kendine yeni kurbanlar bulmaya devam ederse, Kaldia kralının yakında vereceği bir kararla ortalıkta dağ muhafızı falan kalmayacak."

"Sonra oluşacak karmaşa ortamını siz düşünün." diye ekledi Kord, ateşin başındaki yerinden.

Ellerinden sonra botlarını ısıtmakla meşgul olmaya başlayan gür sakallı adam yeniden söze girdi: "Alternatif olarak aşağıdaki vadi yolunu takip edip, yol boyunca devam eden gizli geçitler boyunca ilerleyerek dağın arkasına kadar dolanabilirsiniz. Orada bir tırmanış rotası daha var. Böylelikle Drecumarex'in misafir bekleyeceği güney yolundan değil, insan yerleşiminin seyrekleştiği ve fazla yolcunun bulunmadığı kuzey yolundan yaklaşmış olursunuz.". Jorde bunları anlatıyordu ama yüzüne gölgeli bir ifade takınmıştı.

"Ama izin verin, yoldaşım size gerekli uyarıları yapsın." dedi ciddi bir ses tonuyla, Kord ile göz göze gelirken.

Ateşle uğraşmayı bırakan çevik kolcu, konuşmayı devraldı: "Dipteki vadi yolunun ilerisinde bir goblin topluluğu yaşıyor. Küçük gruplar hâlinde gizli geçitlere, mağaralara ve üstü kapalı her yere doluşmuş durumdalar. Eğer o yolu tutarsanız, bu çöpçüler güruhundan dostane bir tavır beklemeyin."

"Ve dikkat edin." diye devam etti kolcu. "Onları geçseniz bile işiniz kolay olmayacak. Kuzeydeki tırmanış şeridi ıssız olmasına rağmen daha zorludur. Malum, son yıllarda o yolu pek kullanan yok. Yollar ve köprüler bakımsız. Patikada çöküntüler, buzlanmalar ve hatta çığ riski bile var."

"Yine de..." diye söze girdi lider, "O patikalarda yaşlı bir dağ muhafızı ikamet ediyor. Ona ulaşabilirseniz şansınız daha yüksek olabilir."

Ağaç dalları çatırdaya çatırdaya, kıvılcımlar saça saça yanıyordu. Bir süre önce iliklere işleyen soğuk, mağaranın uzak köşelerine kaçmıştı. Karanlık da o kadar korkunç sayılmazdı artık.

"Yakında ayrılacağız." dedi Jorde. "Geceyi aşağıdaki eski dağ evinde geçiririz. Size önerim bu akşam ateşinizin başından ayrılmamanızdır. Eğer ihtiyaç duyarsanız dağ evine de gelebilirsiniz. Ama bu konuda ısrar etmeyeceğim. Aranızda konuşacağınız şeylerin olduğuna eminim."

Kürklü, iri yapılı adam ayağa kalktı. Çevik yoldaşı da onu izledi. Sağda solda fazla bir şeyleri yoktu, hızlıca toparlandılar.

"Hoşçakalın yoldaşlar. Verdiğimiz zahmetten dolayı bizi bağışlayın."

Kord da kendi çapında vedasını etti. "Dipteki mağaranın derin tarafında bir su kaynağı var. Taze, buz gibi bir dağ suyu. Uzaklarda aramayın."

Ve cüceye dönerek, pek de iyi konuşamadığı Demirduvar lisanında: "Ben sana kötü davranmak. Ben hata yapmak." dedi, parlak ağızlı küçük bir baltanın sapını Merl'e doğru uzatıp, cücenin kabul etmesi için ısrarcı bir biçimde bekleyerek. "Affet."

Kord's Axe


DM: Kord'un son sözleri hariç, muhafızlar tüm konuşmaları Palria lisanında yapmıştır.
Belirli bir noktadan sonra artık geriye dönüş yoktur. İşte bu noktaya erişmek gerekir.
Franz Kafka

Aramil

  • Ortak
  • - 5 -
  • İleti: 108
Ynt: Oyun Akışı
« YANITLA #64 : Ara 08, 2017, 19:52:46 »
Cücenin yaptığı açıklamayı Inilius normal olarak anlamamıştı elbette ancak söyledikleri bu iki muhafızı sonunda ikna etmeye yetmişti. Ateş yanmaya başladığı sırada muhafızlar, Riag Verhaal yolu hakkında önemli bilgiler vermişlerdi ve gerekli uyarıları yapmışlardı. Inilius, ortamın sakinleşmesinden ve özellikle ateşin yanmasından oldukça memnun gözüküyordu. Ayrıca, muhafızların ateş yakmak için ekibe bıraktığı kuru kökleri, çeliği ve çakmak taşını çantasına koydu ve teşekkür etti.

Muhafızlar yaptıkları açıklamaların ardından ayağa kalkıp gitmeye hazırlanıyorlardı. Bu sırada Inilius, bir süredir ateşi karıştırmak için elinde tuttuğu odun parçasını bıraktı ve ayağa kalktı. Gyles'e doğru bir kaç adım atıp ekledi:

"Yardımlarınız için kendim ve arkadaşlarım adına teşekkür ederim efendi Gyles. Sizlere biraz zahmet verdiğimizin farkındayım ancak sonunda birbirimizi anladığımız ve ayrıca tanıştığımız için çok memnunum. İsterseniz dağ evi yerine geceyi burada da geçirebilirsiniz. Ateş güzel yanıyor ve elimdekilerle sıcak bir şeyler pişirmeyi düşünüyorum. Güzel yemek yaptığımı söyleyen bir kaç kişi hatırlıyorum" dedi gülümseyerek.

Sonra Inilius'un yüz ifadesi birden bire ciddileşti ve gözlerini yere dikti.

"Eeee.... Ben.....Ben izin verirsen sana bir şey sormak istiyorum Gyles" dedi. Bu sırada Inilius hala yere bakıyor, arada eliyle gözlerini siliyor ve kafasını sağa sola çevirerek muhafız ile göz göze gelmemeye çalışıyordu. Muhafız lideri ise başlangıçta bu duruma şaşırmıştı ancak sonrasında elfin gözleri dolduğu için böyle yaptığını fark etmesi uzun sürmedi.

"Bundan yaklaşık 6 ay önce kadar Thand kasabasından Atrum'a doğru yolculuk yapıyordum, bir dostumla birlikte. Yalnızdık ve bir haydut grubu tarafından yolumuz kesildi." Inilius, bu cümleden sonra bir an duraksadı ve eliyle tekrar beceriksizce gözlerini sildi. Yaşı muhafızlara göre oldukça gençti ancak yine de bir yetişkin gibi davranmaya çalışıyor ve onların önünde ağlamayı gururuna yediremiyordu. Kelimeler boğazına düğümleniyordu Inilius'un. Derin bir nefes aldıktan sonra devam etti.

"Arkadaşımı öldürdüler. Sebepsiz yere ve vahşice. Onlar... onlar sayıca çoktular ve ben bir şey yapamadım. Ancak bunu yapan pisliğin adını unutmadım. Ristael..... Siyah kısa saçlı, açık tenli ve benim boylarımda biri. Kıvrımlı bir kılıç taşıyordu. İnce bir ses tonu vardı. Siyah renkli deri bir zırh giyiyordu. Sakalı yoktu ve burnunun sağ tarafında uzunca bir yanık izi vardı."

Inilius tüm bunları yere bakar bir vaziyette, bir nefeste ve adeta bir kağıttan bakıp okurcasına söylemişti. Ristaelden bahsederken elleri titriyor ve sesi çatallaşıyordu. Ruh hali karmakarışıktı; üzüntü, öfke, sinir, intikam ve hüzün.... Hepsi iç içe geçmiş gibiydi.

"Biliyorum, sen bu bölgede çalışıyorsun ancak yine de bir şekilde duymuş olabilirsin diye soruyorum. Böyle birini tanıyor musun, Gyles? Ya da daha önce duydun mu, karşılaştın mı? Bu adamı nerede bulabilirim, bir fikrin var mı?"

How shall we leave the lost road,
Time's getting short so follow me,
A leader's task so clearly,
To find a path out of the dark

Inilius Narteroth

Iraneth

  • Ortak
  • - 2 -
  • İleti: 26
Ynt: Oyun Akışı
« YANITLA #65 : Ara 10, 2017, 00:33:08 »
Yorucu geçen koca bir günün ardından tehditkar konuşmaların ve soğuk rüzgarların yerini, mağaranın atmosferini değiştiren güzel bir kamp ateşi ve yorgunluk aldı. Hatta içimden, "Muhafızlarla aynı dili konuşmasaydık ne yapardık acaba" diye düşünerek kendi kendime güldüğüm de oldu.

Üstümdeki ıslak eşyaları kuruması için ateşin yanına koyuyorum. Onların bile dinlenmeye ihtiyacı var sanki.

"Inilius ve Doderic". Artık yoldaşlarımın isimlerini biliyorum. Onlarla bile rahat bir şekilde tanışma fırsatım olmamıştı. Bu da enteresan bir durum tabii ki. Ama yolun başındayız. Daha çok maceralarımız olacak.

Kafamdan bu tarz düşüncelerin geçtiği sıralarda Kord'la göz göze geldik. Öyle bir durum ki, sanki hiç tartışmamış gibiydik. Yaşamış olduğumuz gerilimden kaynaklanan düşünceli ve yorgun bakışlar, ateşte yanan odun parçalarının çatırdamasıyla kaybolup gidiyordu.

Gyles da sanırım Inilius'a çevreyle alakalı bilgiler veriyor. Sürekli ellerini kaldırıp etrafı gösteriyor. Kord da aralarda sohbete katılıyor. Doderic de konuşmaları dikkatli bir şekilde dinliyor.

Onların bu sohbeti esnasında sırtımı bir  bir kayaya yaslayıp ayaklarımı uzatarak onları dinliyorum. Gözlerim kapanır gibi oluyor. Yorulmuşum.

Biraz gözlerimi kapatsam iyi gelecek sanki.

ZulkhiR

  • Ortak
  • - 7 -
  • İleti: 166
Ynt: Oyun Akışı
« YANITLA #66 : Ara 11, 2017, 09:32:16 »
Kamp ateşinin sıcağından ve ortamın tamamen sakinleşmesinden sonra, ateşe doğru oturup sıcağın tadını çıkarıyorum. Pipoma biraz tütün koyup keyif yaparak zaman geçirmek istiyorum. Düşüncelerimde Escova, evim olan şehir var.

Buradan daha sıcak ve sürekli hareketli bir şehirdir Escova. Şimdi başımda bu bela olmasa, kim bilir şu anda neler yapıyor olurdum... Büyük bir vurgun yapmış olabilirdim veya Beyaz Miğfer Hanı'nda büyük bir kart oyunun içinde servetime servet katmakla meşgul olabilirdim. İşler nasıl bu hale geldi, anlaması güç. Son yaptığımız işte Meclis'in canını ziyadesiyle sıktık, farkındayım. Lâkin ben yakayı nasıl ele verdim, işin içinden halen çıkamıyorum. Planım kusursuzdu ve her şeyi gayet de iyi yaptık. Uzun zamandır düşünüyorum ama aramızdan birinin beni ele vermesi dışında hiçbir açıklama getiremiyorum. Biz o işte dört kişiydik: Hildo, Bardo, Breward ve ben.

Breward ile uzun zamandır birlikte iş yaparız ve bugüne kadar hiçbir yanlış hareketi olmadı. Beni satacağını da sanmıyorum. Lâkin Hildo ve Bardo kardeşler... İkisinin para ve şöhret için yapmayacağı iş yoktur. Escova'da bizim yaptığımız işte başarı ve şöhret istiyorsan, büyümek istiyorsan tabii ki de Jocelin ismine gereken saygıyı göstermen gerekir. Bu ikisi beni Escova'dan uzaklaştırarak ailemi bensiz bıraktılar. Eminim ki şimdi de onların üzerine oyunlar oynayacaklar. Jocelin'in onlara pabuç bırakmayacağını iyi bilirim ama yine de ben dönene kadar başlarına bir iş gelmemesini ümit ediyorum. Buradan başarılı bir şekilde dönebilirsem, o ikisinin kafalarını kesip Meclis'e paketleyeceğim, ya da bu işi onlara kim yaptırdıysa ona göndereceğim.

Düşüncelere dalmışken, sivri kulak Gyles'a bir şey söylemeye başlıyor. Dikkatle anlattıklarını dinliyorum. Konuşmalarından kelimeler, cümleler yakalamaya çalışıyorum.
The Professional
Doderic Cotton

Kharnos

  • Hancı
  • - 19 -
  • İleti: 658
Ynt: Oyun Akışı
« YANITLA #67 : Ara 12, 2017, 15:31:49 »

Nyst 3, 1290, Escova, Kubbe, Gizli İlimler Kütüphanesi, 14:30

"Kaeg kiwa esaeu."

"Esaeu kaeae. Öne çık, mniath."

"..."

"Konuş."

"Ateşin, yerlerin ve göklerin hakimi efendimiz Restahxa'nın adıyla sizi selamlarım, yüce gaon."

"Yücelik efendimize aittir."

"Rezil Doderic'in durumuyla ilgili son bilgileri, yüksek müsaadelerinizle size sunarım."

"..."

"Vatan haininin Nardor'da buluştuğu yeni yoldaşının kimliğini tespit ettik."

"?..."

"Inilius Narteroth. Bir yarı-elf."

"?..."

"Atrum'lu. Kendini bir şifacı olarak tanıtıyor. Ama o kadar basit birisi değil."

"..."

"Doderic'in kaçışı, Escova'nın içinden birileri tarafından ayarlanmış. Yeni yoldaşı da öyle."

"?..."

"Buradaki suç ortağının kim olduğunu tespit edemedik. Ama yarı-elf de bu işin bir parçası."

"Başka?"

"İki suçlu Nardor'dan ayrıldıklarından beri kuzeye yürüyor. Kaldia sınırlarında yer alan Muldaran'a kadar ulaştılar."

"?..."

"Şimdi de tepelere doğru tırmanmaya başladılar."

"Peki bizim kontağımızdan ne haber, mniath?"

"Sıkı bir takipte. Hızla hedefe yaklaşıyor."

"Güzelll, mniath..."

"..."

"Ama ritüel ne olursa olsun gerçekleşecek. Doderic'in sırası gelmek üzere."

"Bu kadar efor sarfetmeye değ..."

"Meclis işini şansa bırakır mı sandın, mniath?"

"..."

"İzlemeye devam et. İzle de, buçukluğa neleri musallat edeceğimizi kendi gözlerinle gör. Bakalım şifacısı onu kurtarabilecek mi?"

"Siz nasıl uygun gördüyseniz, gaon."

"Çekilebilirsin, mniath."

"..."
Belirli bir noktadan sonra artık geriye dönüş yoktur. İşte bu noktaya erişmek gerekir.
Franz Kafka

Kharnos

  • Hancı
  • - 19 -
  • İleti: 658
Ynt: Oyun Akışı
« YANITLA #68 : Ara 12, 2017, 17:35:28 »
Nyst 3, 1290, Muldaran Tepeleri, Gizli Mağara, 19:00

"Ristael..." diye bir süredir içinden tekrar ediyordu muhafız lideri, gözleri boşluktaydı. Gyles bu ismi biliyordu. Peki nereden biliyordu? Bu kanun kaçağıyla ilgili hikâyeyi geçmişin neresinde unutmuştu?

Muhafızlar Inilius'un nazik teklifini geri çevirmemiş, geceyi mağarada yaktıkları büyük ateşin başında geçirmeye karar vermişlerdi. Uçurumun dibindeki vadide keşif yapmakta olan diğer iki dağ kolcusu da çok geçmeden kafileye katılmış, kendilerini Edin ve Gegard olarak tanıtmışlardı. Edin genç, güçlü ve hızlıydı, kumral saçlarıyla tipik bir kuzeyli sayılırdı. Gegard ise nispeten esmer, daha ince yapılı ve diğer tüm muhafızlardan daha yaşlıydı. Sağlığına ve sıhhatine dikkat eden birisi olduğu belliydi, hareket ediş biçimi genç bir adamınkiyle aynıydı.

Inilius'un hazırladığı yemeğin kokuları mağaraya yayılırken, yeni gelenler de ateşle ısınıyor ve zaman zaman sohbete dahil oluyorlardı.

"Thand çevresinde gezen kolculardan biri, Clamond, şu hayduttan bahsetmişti." dedi Gyles bir süre sonra. "Evet... Clamond'du... Oydu. Ondan duymuştum."

Jorde, aşağı yukarı bir saattir kıpırtısız oturduğu köşede ayaklandı. Üzerini silkeledi ve ağır ağır ateşe doğru yaklaştı. Işık adamın yüzünün sağ yarısından yansıdı. Karanlığın içinde parlayan, sert bir çehre...

"Inilius, ne yazık ki şu Ristael'le ilgili elle tutulur hiçbir şey hatırlamıyorum. Ama Clamond size yardımcı olabilir. Yolunuz Thand'a düşerse hisar gözcülerine onu sorun. Adamı bulduğunuzda, ona Yıkık Hisar'da tanıştığı Gyles Jorde'un selamını iletin. Size yardımcı olacaktır."
Belirli bir noktadan sonra artık geriye dönüş yoktur. İşte bu noktaya erişmek gerekir.
Franz Kafka

ZulkhiR

  • Ortak
  • - 7 -
  • İleti: 166
Ynt: Oyun Akışı
« YANITLA #69 : Ara 13, 2017, 12:59:13 »
"Heey! Inilius... Ben var sen öğrenmeye çalışmak. Günlerdir sen ve konuştuklarını dinlemek. Eğer sen yardım eder ben daha öğrenir."

Palria dilinde yarım yamalak bu cümleyi kurup, Inilius'tan bana Palria dilini öğrenmemde yardımcı olmasını istiyorum.
The Professional
Doderic Cotton

Aramil

  • Ortak
  • - 5 -
  • İleti: 108
Ynt: Oyun Akışı
« YANITLA #70 : Ara 14, 2017, 02:36:10 »
Inilius muhafız liderinin anlattıklarını dikkatli bir şekilde dinledi ve Clamund isimini aklına kazıdı. Ancak şu an itibariyle geri dönemezdi çünkü bir zamanlar ona ciddi yardımları dokunan birilerine söz vermişti. Her ne pahasına olursa olsun, bu ufak adamın kendi başına açtığı dertten onu kurtarmaya yardım etmeliydi. Ne demişti şifacı Lorellion:

"Birine yardım ederken asla bir beklentin olmasın çocuk. Eğer bu bir yardımsa tabii. Unutma, karşılık beklediğin an bunun ticaretten bir farkı yoktur. Anladın mı?"

Muhafızlar elfin mağarada kalma teklifini kabul ettikten sonra Inilius yemek yapma işine koyuldu. Doderic ve Merl'ün su mataralarını da alıp Gyles'ın bahsettiği mağaranın alt kısmındaki soğuk sudan aldı ve ateşin başına geri döndü. Çantasında iyi bir yemek yapmak için fazla malzeme yoktu ancak bu soğuk havada sıcak bir kap yemeğe buradaki hiç kimsenin hayır demeyeceğini de biliyordu. Yemek pişirildi, dağıtıldı ve afiyetle yenildi. Aynı zamanda ateşin başında hoş bir sohbet ortamı olduğu söylenebilirdi.

Inilius, yemeğini bitirmek üzereyken Doderic yanına gelip Palrian lisanında bir kaç cümle kurmaya ve bu lisanı öğrenmek istediğini belirtmeye çalıştı. Elf başını onaylayarak gülümsedi ve ekledi:

"Neden olmasın. Yeterince zamanımız olacak zaten, emin ol."

Inilius sonrasında tekrar Gyles'ın yanına gitti ve ona bazı cümlelerin Demirduvar lisanında nasıl söyleneceğini sordu. Bir kaç kere tekrar ettikten ve ezberledikten sonra cücenin yanına gitti. Cüce duvara yaslanmış bir vaziyette dinleniyordu ancak hâlâ uyumamıştı.

"Merhaba. Ben Inilius. Bu da arkadaşım Doderic." dedi ve yerde yatan ölü bedeni gösterip,
"Arkadaşın için üzgünüm. Keşke daha önce gelebilseydik. Sen dinlen şimdi. Arkadaşını gömme işini biz hallederiz" dedi.

Sonrasında elf, muhafızların da yardımıyla cücenin arkadaşını gömme işine koyuldu. Cüce bir dostunu kaybetmişti belki, ancak iki yeni dost kazanmıştı. Belki şu an acısı nedeniyle bunun farkında değildi ancak anlaması çok uzun sürmeyecekti.

Bir saate yakın uğraşın ardından sonra Inilius yorgunluktan bitkin düşmüştü. Ateşe yakın ve kuru bir yere uzandı ve gözlerini kapadığı gibi uykuya daldı.
How shall we leave the lost road,
Time's getting short so follow me,
A leader's task so clearly,
To find a path out of the dark

Inilius Narteroth

Kharnos

  • Hancı
  • - 19 -
  • İleti: 658
Ynt: Oyun Akışı
« YANITLA #71 : Ara 15, 2017, 11:38:04 »

Nyst 3, 1290, Muldaran Tepeleri, Gizli Mağara, 21:00

Kaldia'nın dağlarına bir kez daha karanlık çöktü. Soğuk gecenin hiç insafı yoktu, çığlık atarcasına esen kuzey rüzgârları bu topraklarda kimin güçlü olduğunu göstermek ister gibiydi. Mağaradaki ateşin tatlı sıcaklığı da artık yoktu. Savrularak dans eden alevler gecenin seslerini engelleyemez olmuştu. Kaygı verici ne kadar şey varsa hepsi yoldaşların yamacına kadar sokulmuştu. Işık karanlıkla, huzur ise korkuyla çarpışıyordu. Hepsi birbirinin sınırında, amansız bir mücadeleye tutuşmuş hâldeydiler.

Yine de yoldaşlar için işler yolunda görünüyordu. Yorucu geçen bir günün ardından yakılan bir ateş hem ısınmak, hem doymak, hem de uyuyabilmek demekti. Yoldaşlar karların ve buzların savrulduğu devasa bir diyarın ortasındaki küçücük bir delikte, daha da küçük bir ateşin çemberinde en azından biraz huzur bulmuşlardı. Gece tatlı sohbetlere de, acı dolu anıların paylaşılmasına da vesile olmuştu. Doderic Palria lisanında birkaç kelime daha öğrenmişti. Inilius'la yoldaşlık ettiği bu iki haftalık sürede hep iyi bir dinleyici olmuş ve bu konuda ilerleme kaydetmişti.

Merl uzunca bir süredir istirahat hâlindeydi, yoldaşlara sırtı dönük bir biçimde uzanıyordu. Nefes alıp verişleri duyulmuyordu. Cüce savaşçı uyuyabiliyor muydu, yoksa hâlâ bugün şahit olduğu dehşetle mi yüzleşiyordu, bunu söylemek zordu. Onu sargılar değil, zaman iyileştirecekti.

Isınan, karınları doyan ve bir dostluk çemberinde rahatlayan yoldaşlar ertesi günün şans getirmesini umarak, en büyük ihtiyaçları olan uykuya nihayet teslim oldular.




Nyst 4, 1290, Muldaran Tepeleri, Gizli Mağara, 00:30

Doderic: Çatırdayan alevlerin yanıbaşında uykuya dalma hayaliyle uzandığın yerde üçüncü saati geride bıraktın. Gözlerini açıp da kendini uyanık hâlde bulduğun her seferde, içindeki huzursuzluk ve şüphe daha da büyüyor. Bir uykunun orta yerinde mi uyandın? Yoksa hiç uyuyamamış mıydın? Hiçbir fikrin yok.

Gözlerini açtığın son seferde, kendini dipsiz bir karanlığın orta yerinde tek başına buluyorsun. Koca koca ağaçlardan düşen koyu gölgelerin içerisinde, ne olduğu belirsiz tuhaf çalı yığınlarıyla kuşatılmış haldesin.

Soğuk dağlarla, muhafızlarla ve bir mağarayla ilgili bir rüyadan uyanmış olmalısın. Zihninde bunlarla ilgili olabilecek anı kırıntıları var. Etrafında birileri de vardı... Kimdi onlar? Detaylar elinden hızla kayıp gidiyor.

İçindeki korku büyüyor. Anlayamadığın bir sebepten ötürü kalbin hızlı hızlı atmaya başlıyor.

Ayağa kalkıyor, etrafına bakıyorsun. Çevrende canlı olan hiçbir şey yok. Buna ağaçlar ve çalılar da dahil. Karanlık ormanda algılarının kabul etmediği bir durgunluk, mutlak bir sessizlik var. Yer yok. Yön yok. Zaman yok. Lâkin bunların hiçbiri sana tuhaf gelmiyor.

Sonra anlıyorsun... Nasıl anladığını bilmesen de anlıyorsun. Karanlığın, ağaçların ve çalıların ötesinde, uzaktaki karanlık bir yerde birisi -ya da bir şey- var. Hareket eden, sana doğru gelen, sana ulaşmayı amaçlayan birisi. Onu göremeyecek ve duyamayacak mesafede olsan da varlığını bir şekilde hissettiğin birisi. Geçen her saniyede sana biraz daha yaklaştığını biliyorsun. Bunu bilmek kalp atışlarını daha da hızlandırıyor.

Bu kişiden kaçman gerekiyor. Eğer sana dokunursa büyük bir zarara yol açacağını hissediyor, ona karşı kendini savunamayacağını biliyorsun.

Koşmaya yelteniyorsun ama doğru dürüst yürüyemiyorsun bile. Ayakların yere yapışmış -veya batıyormuş- gibi. Attığın her adımda daha da yavaşlıyorsun.

Arkadaşlarına seslenmek istiyorsun. Yoldaşların yakınlarda olmalı, buraya kadar yalnız gelmiş olamazsın. Yine etrafına bakıyor, yine hareket etmeye çalışıyorsun. Peşindeki kişiden uzağa, ormanın daha karanlık olan bir noktasına doğru bu sefer birkaç adım atabiliyorsun. Böylece ölü ormanın bir başka noktasına ulaşıyorsun. Ve orada yoldaşlarını görüyorsun.

Topraktaki karanlık çalı öbekleri gibi kıpırtısız, yerde yatıyorlar. Belirsiz şekillerdeler ve tamamen simsiyahlar. Kimin kim olduğunu ayırt etmek şöyle dursun, onları kayalardan veya çalılardan ayırt etmekte bile zorlanıyorsun. Sonra anlıyor, hatta hatırlıyorsun... Yoldaşların ölmüştü. Butaya geldiğinizde, bu uğursuz ormanın toprağına düşmeleri uzun sürmemişti. Burada yalnız kalmıştın.

Peşindeki kişi -ya da şey- yaklaşıyor. Fazla zamanının kalmadığını artık biliyorsun. Kalbin yerinden fırlayacakmış gibi atıyor. Seni görmemeli. Seni bulmamalı. Sana dokunmamalı. Yeniden koşmaya yelteniyorsun. Sihirle yavaşlatılmış gibisin. Yavaşça oynatılan bir kukla gibi... Ama yine de hareket etmen mümkün oluyor.

Koşarken ansızın canın yanıyor. Yanağında derin bir sızı hissediyorsun. Galiba koca ağaç dallarından birisinin dikenleri, sen hızla geçerken yanağını kesti.

Hayır... hızla geçerken değil. Sen hızlı geçmiyordun. Ağaç hareket etti. Seni deşmek isteyen bir düşman gibi öne uzandı ve yanağına dokundu.

Yüreğini yeni bir korku dalgası kaplıyor. Burada gölgesine veya arkasına saklanabileceğin hiçbir şey yok. Tüm ağaçlar, tüm çalılar, dikenler, hatta kayalar... Belki onlara biraz olsun yaklaşırsın diye pusuda bekliyorlar.

Ne yapacağını düşünmek için yeniden duruyorsun. Lâkin herhangi bir şey düşünmen mümkün olmuyor. Kalbin delirmiş bir biçimde atıyor ve sen onu dinlemekten başka hiçbir şey yapamıyorsun.

Sonra bir bağırtı duyuyorsun. İlk başta çok uzaklardan geliyor ama sonra hızla yakınlaşıyor. Ormanın dipsiz karanlığında, bu yeni sesin sahibini görebilmek için etrafına bakıyorsun.

O anda yüzüne sert bir darbe alıyorsun. Seni yere düşürecek kadar güçlü bir tokat veya sert bir yumruk olmalı bu. Bağırtı daha da güçleniyor. Ne anlama geldiğini çözemediğin kelimeler duyuyorsun. Darbenin etkisini atlatmaya başladığında, çaresizce ayağa kalkmaya çalışıyorsun.

Sesin sahibi yanıbaşında! Az önce derinlerden gelen o haykırışlar daha da netleşiyor. Bu seslerin sahibi, sen yüzünü ona döndüğün gibi yakana yapışıyor. Seni sallıyor, sertçe sarsıyor.

Ormandaki karanlığa rağmen onu net bir biçimde görebiliyorsun. Gür sakalları olan, kalın kürkler giymiş, iri yarı bir adam bu.

"Doderic! Uyan! Doderic! Doderic! Lanet olsun!"

Arkaplandaki orman görüntüsü hızla silinip gidiyor. Ama sakallı adam kalıyor. Yüzüne bir tokat daha yiyorsun.

"Aman tanrım! Doderic, yüzüne ne yaptın sen böyle?"

Gyles bu... O senin yüzündeki koca kesiği incelerken, sen de onun gözlerindeki şaşkınlıkla karışık dehşeti fark ediyorsun.

"Inilius!" diye sesleniyor dağ muhafızı, çoktan uyanmış olan yarı-elfin yardıma koşması ümidiyle.

Yoldaşlarını hatırlıyorsun. Inilius'u, Merl'ü, Gyles'ı ve diğerlerini... Mağarayı, soğuk patikaları ve yakılan sıcak ateşi hatırlıyor, huzur verici sohbetlerinizi anımsıyorsun. Bütün bunlar, az önce gördüğün kabusun etkilerini kovmaya çalışırcasına hızla aklına doluşuyorlar. Şimdi güvendesin. Seni koruyacak ve kollayacak kişilerle birliktesin. Bunu bilmek kalp atışlarını yavaşlatmaya başlıyor.

Ama ne korku tam anlamıyla silinip gidiyor, ne de kabusta yaşadıklarının anısı... Yaşadıkların yapışkan bir çamur parçası gibi aklına ve yüreğine yapıştı. Bunun basit bir kabus olmadığını biliyorsun. Karanlık ormanda yaşadığın her şey gerçekti. Bu korkunç deneyime dair hiçbir detay zihninden kaybolup gitmiyor. Her şeyi olanca netliğiyle hatırlıyor, kendine hatırlattığın her seferde de hâlâ o kabusun içindeymişsin gibi korkuyorsun.

Ve karanlıkta peşine düşen o kişiyle -veya şeyle- ilgili korkun bunların hepsini bastırıyor. Nasıl olduğunu anlayamasan da bir şeyi biliyorsun: Eğer uykuya dalarsan oraya geri döneceksin. Eğer uyursan, bu korkunç kovalamaca devam edecek.

Ve korkmakta da haklısın. Yanağının üst kısmını sızlatan yarayı düşündükçe, kendine hak veriyorsun.


DM: Yaşadıkları Doderic'in iradesini sarstı. Doderic'in Will değerinde 1 puanlık (geçici) düşüş meydana geldi. Eğer bu illetten kurtulursa Will hasarı iyileşir. Eğer kurtulamazsa Will değeri sıfırlanabilir ve Doderic kalıcı bir zihinsel hasara maruz kalabilir.
Belirli bir noktadan sonra artık geriye dönüş yoktur. İşte bu noktaya erişmek gerekir.
Franz Kafka

ZulkhiR

  • Ortak
  • - 7 -
  • İleti: 166
Ynt: Oyun Akışı
« YANITLA #72 : Ara 15, 2017, 16:09:00 »
Ateşin verdiği sıcaklık, pipo içmenin keyfi ve yanımda duran dostların verdiği güven ve huzur... Daha güzel bir ortam olamazdı. Sonra dipsiz bir orman ve karanlık...

Neredeyim ben? Buraya nasıl geldim? Neler oluyor?

Hareket edemiyorum. O geliyor... Bu o ses... Onun sesi... Seni lanet şey. Peşimi bırakmayacak. Senin istediğin benim. Lâkin sana teslim olmayacağım, pis meclisin uşağı. Senin korkun bedenimi ve zihnimi kaplasa da teslim olmayacağım. Senden kaçmak ve kurtulmak istiyorum artık. Yoldaşlarım nerede?

Ölmüşler... Yoldaşlarım ölmüşler! Kara püsküllü onlarla olan yolumu ayırmış. Onların da intikamını alacağım sizden, hiç şüpheniz olmasın. Ormanda kaçmaya çalışırken yaklaşan ses çok yakında.

''Doderic! Uyan! Doderic! Doderic! Lanet olsun!''

Gözlerimi açıp da kendime geldiğimde, gür sakallı iri bir adam yüzündeki dehşet ifadesiyle -benim düştüğüm dehşetten fazla olamaz- bir şeyler söylüyor, lâkin anlamıyorum. Titreyerek onu itip, kendimi geriye doğru bir duvar köşesine atıyorum:

"Hayır! Uzak dur benden, uzaak dur! Sakın yaklaşma! Canını yakarım!"

Sonrasında ormandan çıktığımı, tekrar güvenli bir ortamda olduğumu anımsıyorum ama içimdeki korku dinmek bilmiyor.

Geliyor. O GELİYOR... Artık güvende değiliz.
The Professional
Doderic Cotton

Aramil

  • Ortak
  • - 5 -
  • İleti: 108
Ynt: Oyun Akışı
« YANITLA #73 : Ara 16, 2017, 03:21:09 »
Inilius, ateşten uzak bir köşede üzerindeki kürk paltoya sarınmış bir vaziyette yatıyordu. Daha önce hiç böyle soğuk bir ortamda gecelememişti ve bir süre daha bu soğuk hudutların ötesinde yürüyeceğini bildiği için soğuğa, bıçak gibi keskin olan bu soğuğa alışması gerekiyordu. Atrum'daki şifacının yanında çalıştığı süre zarfında, insan anatomisi üzerine kitaplar karıştırmış ve hatta hipotermi geçiren bazı hastaların tedavisine şahit olmuştu. Biraz da kafasını dağıtmak üzere, Atrum'da yaptığı çalışmalarını düşünürken aniden mağaradaki sessizlik bozuluverdi.

Elf hızlıca yattığı yerden doğruldu ve ateşin olduğu tarafa baktı. Gyles, Doderic'in başına geçmiş onu sallayarak ve hatta tokatlayarak uyandırmaya çalışıyor, bir yandan da yüksek sesle sesleniyordu. Inilius, muhafız liderinin yaptıklarına bir an için anlam vermeye çalıştığı sırada Gyles elfe seslendi. Inilius bir çırpıda Doderic'in başında bitiverdi ancak Doderic korkmuş bir şekilde mağara duvarına doğru gerilemişti.

Bir şeylerin geldiğinden bahsediyordu ve tehditkar bir duruşu vardı. Kabus görmüş olabilir diye düşündü Inilius ancak yüzündeki yarayı görmesiyle bu düşüncesi silinip gitti. Olan biteni anlamak için önce Doderic'i sakinleştirmesi gerektiğini biliyordu. Hafifçe eğildi, Doderic'e doğru yavaş bir adım attı ve

"Doderic!... Sakin ol ufak dostum. Hiçbir şey gelmiyor, merak etme. Kabus görmüş olabilirsin. Şu an mağaradayız ve güvendeyiz." diye sakin bir ses tonunda konuştu.

Sonrasında, Inilius, eliyle önce kendi yüzünü sonra da Doderic'in yüzünü göstererek;

"Yüzünde bir yara var Doderic. Bu nasıl oldu?"

Inilius, son kurduğu cümleyi söylerken Doderic'e değil, bir kaşı hafif kalmış ve sorgular bir biçimde muhafızlara doğru bakıyordu.
How shall we leave the lost road,
Time's getting short so follow me,
A leader's task so clearly,
To find a path out of the dark

Inilius Narteroth

ZulkhiR

  • Ortak
  • - 7 -
  • İleti: 166
Ynt: Oyun Akışı
« YANITLA #74 : Ara 16, 2017, 10:29:30 »
''Su... Önce biraz su.'' Inilius'tan suyu aldıktan sonra bir kaç yudum içiyorum. Derin derin bir kaç nefes alıp yüzüme de biraz su sürdükten sonra artık daha iyiyim.

Inilius'u görmek ve elini omuzumda hissetmek daha iyi geldi. Şimdi, olanları nasıl açıklayacaktım? Yüzümdeki yarayı nasıl izah edecektim? Ve kısa bir zaman sonra tepemizde olacak illeti nasıl anlatacaktım? Onlara anlattığımda bu muhafızlar benim hakkımda ne düşünecekler? Bunların hepsi bir anda kafamın içinde yankılanmaya başlıyor.

Sivri kulak yüzümdeki yarayı soruyor, "Nasıl oldu bu?" diyor. Lâkin bana sorarken gözü muhafızlarda. Sanırım onları suçluyor. Gyles tepemdeydi... Yarım yamalak bir Palria dili ile ''Sivri kulaklı dostum...", yarayı göstererek ''Onlar yok bunu izah benim için zor geliyor yaklaşıyor hekes uyanık olmalı.''

Sonra ayağa kalkıp, ''İçinizde Karea dili bilen var mı?'' diyerek kendi dilimde ortaya konuşuyorum.
The Professional
Doderic Cotton

Kharnos

  • Hancı
  • - 19 -
  • İleti: 658
Ynt: Oyun Akışı
« YANITLA #75 : Ara 17, 2017, 14:07:18 »
Nyst 4, 1290, Muldaran Tepeleri, Gizli Mağara, 00:35

Inilius'un şüpheli bakışlarını üzerinde hisseden Gyles'ın önce gözleri kısıldı. Ama iri adamın yüz ifadesi çabucak yumuşadı, özellikle de bu mağaraya ilk geldiklerinde kendilerinin bu üç yoldaştan nasıl şüphelendiklerini hatırlayınca... Şu anda elfin de şüphelenmeye hakkı vardı.

"Buçukluk... debeleniyordu." dedi kolcu lideri. "Bacakları koşarmış gibi hareket ediyordu, boğazından da hırıltı gibi sesler geliyordu. Boğuluyor veya nöbet geçiriyor olabilirdi, öyle bir şey oluyor sandım."

Jorde derin bir nefes aldı. Olayın gerilimini üzerinden tam olarak atamamıştı ve elfe açıklama yaparken söylemesi gereken en önemli şeyi esgeçmişti. Nefesini verirken bunu düşünüyordu ve son anda hatırlayıverdi:

"Onu ben yaralamadım." Şimdi küçük adama attığı tokatları düşünüyor olmalıydı. Dağ muhafızının yüzünden bir gölge gelip geçti, sakallı adamın gözleri öne düşer gibi oldu. "Evet... Ona vurdum, ama uyanması gerekiyordu. Onu bir görseydiniz..."

Son birkaç dakikadır Doderic, Gyles ve Inilius arasında geçen bu konuşmalar, mağarada dinlenmeye çalışan diğerlerini uyandırmaya yetmişti. Merl homurdana homurdana kıpırdamış, Kord da her iki yanında uyumakta olan yoldaşları Edin ve Gegard'ı dürterek uyandırmıştı. Hiç kimse, mağaranın merkezi kısmında zor anlar yaşamakta üç adamı daha da tedirgin edecek bir harekette bulunmadı. Ama gözler onları izliyor, herkes dikkat kesilmiş bir biçimde bekliyordu.

Buçukluk, yarı-elf ve insan arasında geçen son konuşmaların ardından mağarada bir sessizlik oldu. Palria toprakları üzerinden öfkeyle geçen rüzgârın bile duyulmadığı, kısacık bir an... Bu anların ardından, genç ve güçlü dağ muhafızı Edin ayağa kalkacak, ve buçukluk haricinde hiç kimsenin anlayamayacağı bir cümle kuracaktı.

"Ben Karea'ca konuşuyorum küçük adam. Ne oldu, bana anlat!"
Belirli bir noktadan sonra artık geriye dönüş yoktur. İşte bu noktaya erişmek gerekir.
Franz Kafka

Iraneth

  • Ortak
  • - 2 -
  • İleti: 26
Ynt: Oyun Akışı
« YANITLA #76 : Ara 18, 2017, 01:59:32 »
"Merl, uyan dostum."

"Tamam biliyorum geç kaldık, yolumuz uzun. Biraz daha dinlenmene bak. Sonra dinlenmeye fırsatın olmaz haberin olsun."

"Ben dışarıdan yiyecek bir şeyler bakıp geleceğim, o zamana kadar sen de ateşi yakıp toparlanmaya bak olur mu?"

"Heeey Rolandus!"

"Efendim?"

"Dikkat et. Buralar çok tekin yerler değil. Çok uzaklaşma."

"Merak etme. Bu sefer güzel bir ziyafet çekeceğiz, haberin olsun."

"Tamamdır."

Gözümü kapatıp tekrar açtığımda, Rolandus'u duvara yaslanmış, yara almış bir şekilde görüyorum. Koşarak yanına gidiyorum.

"Kim yaptı bunu sana? Söyle çabuk, kim yaptı?!"

"Neden yardım etmedin Merl? Neden? Beni bu hale sen getirdin. Senin yüzünden oldu. Senin! Senin!! Buralara senin yüzünden geldik. Bunları yapan çok uzakta değil, seni de bulacaktır elbet. Uyanman lazım!"

Nefesim kesiliyor. Rolandus'un sesi her yerde yankılanıyor. Bıçak gibi saplanıyor vücuduma.

Uyanıyorum.

Gözlerimi açtığımda, bunun bir rüya olduğunu idrak etmem biraz vakit alıyor.

Arkamı döndüğüm esnada Gyles Doderic'in başında, Inilius da durumu anlamaya çalışıyor. Kalkıp hemen yanlarına gidiyorum.

Doderic'in kalp atışlarını duyabiliyordum. Suratı bembeyazdı. Ve yanağında da bir yara vardı.

Doderic'in yanına eğiliyorum. "İyi misin dostum? Ne oldu? Anlat."

ZulkhiR

  • Ortak
  • - 7 -
  • İleti: 166
Ynt: Oyun Akışı
« YANITLA #77 : Ara 18, 2017, 09:43:06 »
Koca adam yanıma gelip bir şeyler söylüyor fakat hiç bir şey anlamıyorum. Sanırım iyi olup olmadığımı merak ediyor. Ben de iyi olduğumu belirtmek için koluna dokunup kafamı sallıyorum.

Sonra muhafızlardan bir tanesi bana cevap verdi. Karea dili bildiğini ve ne olup bittiğini ona anlatmamı söyledi. Bu beni biraz da olsa mutlu etmişti. Sonra ona dönüp, ''Ne olduğundan çok neler olabileceğini söyleyeyim sana: Escova meclisinin uşaklarından biri hızla yaklaşıyor. Diğerlerini uyar, tetikte olsunlar. Kendisi oldukça tehlikelidir."

Daha sonra Inilius'a dönüp Palria lisanında ''Heyy sivri kulaklı dostum! Bunun için yapacak bir şeyin var mı?" diyerek yüzümdeki yarayı gösteriyorum.
The Professional
Doderic Cotton

Kharnos

  • Hancı
  • - 19 -
  • İleti: 658
Ynt: Oyun Akışı
« YANITLA #78 : Ara 18, 2017, 12:29:06 »
Nyst 4, 1290, Muldaran Tepeleri, Gizli Mağara, 00:40

Muhafız lideri Jorde olanlara hâlâ bir anlam verememişti, ama yine de uyum sağlamaya çalışıyordu. Kemerine asılı küçük bir bohçadan bir şeyler çıkardı. "Bunları sen al, Inilius... Şifacı olan sensin. Belki küçük adamın acısını dindirebilir."

Bandages

"Galiba uykusunda huzursuz olan tek kişi de o değil." diye ekledi, cüce savaşçının uyanış biçimini ve yüz ifadesini izlerken.

Sonra genç ve kuvvetli Edin, liderine doğru dönerek -ama tüm muhafızlara seslenerek- konuştu: "Şef... Ufaklığın ne anlattığına inanmayacaksın. Bir Shadaari'nin buraya doğru yaklaştığını söylüyor."

"Bir... neyin?" dedi yaşlı Gegard.

"Escova'nın üst düzey muhafız kadrosundan birisi." diye açıklayarak Edin'i zahmetten kurtardı Gyles. "Onlar hakkında bildiğim bir şey varsa, o da üstlerine vazife olmayan işlere burunlarını soktuklarıdır."

Herkesin kendi işiyle ilgilenmeye devam ettiği kısa bir sessizlik oldu. Gegard zayıflamış olan ateşe birkaç parça dal attı. Oradan buradan hışırtılar ve tıkırtılar duyuldu.

"Bir şey daha var." diye ekledi Edin sonra. "Senin benim gibi kılıç-kalkanla uğraşmıyorlar. Onların öğrendikleri... daha başka şeyler."

"Mesela?" dedi Kord, lâkin biraz ilgisiz görünüyordu.

"Ne bileyim işte... Mistik bir şeyler. Ritüeller, gizemler, fanatizm..."

Kord'un gözlerindeki bakış daha da ilgisizleşti. "Odun herifin tekisin, Edin."

"En azından bir fikrim var, Kord." diye tersledi genç muhafız. Gegard bu konuşulanlara arkada kıkır kıkır gülüyordu.

Gyles ciddiyetin daha fazla bozulmasına müsaade etmedi, en azından sinirlerin gergin olduğu o an için... "Onlar hakkında bildiğimiz elle tutulur tek şey, birer fedai oldukları. Görevleri uğrunda kendi canlarını hiçe sayarlar. Yani senin, benim kalkışmayacağımız şeylere kalkışabilirler."

Lider, tüm muhafızlarla tek tek göz kontağı kurduktan sonra konuşmasını noktaladı: "Şu heriflere övgüler yağdırmayı artık bırakalım."
Belirli bir noktadan sonra artık geriye dönüş yoktur. İşte bu noktaya erişmek gerekir.
Franz Kafka

Aramil

  • Ortak
  • - 5 -
  • İleti: 108
Ynt: Oyun Akışı
« YANITLA #79 : Ara 18, 2017, 23:50:57 »
Inilius, Gyles'ın verdiği sargıları aldı ve Doderic'in karşısına oturarak yüzündeki yarayı temizlemeye başladı. Çok derin değil ancak gerçek bir yara almıştı buçukluk. Inilius, bir yandan yara ile uğraşırken diğer yandan muhafızların söylediklerini sivri kulaklarıyla dinliyordu. Anlaşılan o ki, Doderic'in anlatması gereken uzunca bir hikaye vardı. Elf, yarayı suyla temizledikten sonra bir parça temiz sargı bezi daha çıkarttı, dörtgen şeklinde bir kaç kez katladıktan sonra yaranın üzerine koydu ve uzunca bir sargı parçasını bıçağıyla kestikten sonra yaranın üzerine sardı. Her ne kadar yaranın soğukta mikrop kapması zor olsa da, ufak adam için önlemini almalıydı.

"Şimdi daha iyi dostum. Soğuğa çıkınca biraz sızlayacak haberin olsun ancak bir iki gün sonra kapanmaya başlar." dedi ve sonrasında Doderic'in sargısını kontrol etme bahanesiyle kulağına yaklaşıp fısıldadı:

"Şu Shadaari mevzusunu şimdilik kapatalım. Hatta hiç anlatmasaydın daha iyiydi. Sözlerin nasıl hızlı yayıldığını tahmin bile edemezsin. Neyse...... muhafızlar ayrılınca detaylı konuşuruz."

Elf daha sonra fazla dikkat çekmemek için normal bir ses tonunda Doderic'e baktı ve:

"Gayet iyi duruyor. Ölmeyeceksin merak etme" dedi gülümseyerek. Sonrasında çantasına doğru yürüdü ve kahvaltı etmek için bir parça ekmek ve biraz üzüm çıkardı. Karınlarını iyi doyurmaları gerekiyordu zira zorlu bir gün yoldaşları bekliyordu. Ama öncesinde muhafızlar ayrılmalı ve yola çıkmadan önce dostlarıyla ne yapacaklarını ve hangi yolu izleyeceklerini konuşmaları gerekiyordu. En önemlisi de Doderic'in hikayesini....
How shall we leave the lost road,
Time's getting short so follow me,
A leader's task so clearly,
To find a path out of the dark

Inilius Narteroth